1 Temmuz 2016 Cuma

Bİ ŞEKER ALMAZ MIYDINIZ..? Aa ÇOK GÜZEL AMA ...


                                                         ( Foto internetten )

Zihnime kazınmış en eski bayram hazırlığı anılarım taa 1960 lara ait. (Biraz daha eskiye gitsem Hititler dönemine ait bir anı olacakmış :P ) Herkesin birbirini yakından tanıdığı mahalledeki kadınların tüm becerilerini sergilemelerine ve mahallenin en en en temizi olduklarını gösterme fırsatı yakalamalarına bir vesileydi sanki bayramlar. E bu da az şey değildi :)

Bizim evde önce bayramlık elbiselerimizi dikmekle başlardı Annem bayram hazırlığına. Bazen kendisine diktiğinin aynı kumaş ve deseninden ama çocuk için uygun olan bir modelde elbise dikerdi bana da. Alabildiğine büzgülü, kendi kumaşından kemeri ile arkada kocaman bir fiyonk yapılarak bağlanan ve eteğinin altındaki kat kat jüpon sayesinde kabarık duran o modeli hiç unutamam.

Bayram temizliği ise her bayram öncesi tüm kadınlar için olduğu gibi Annem için de özel ve önemli bir ritüeldi. Koşuşturmaktan saçı başı dağılır, yorgunluktan, sinirden kıpkırmızı kesilerek paralardı kendisini. İçeride ne var ne yoksa bahçeye yığılırdı öncelikle. Ne var ne yok dediysem; yaşantıların şimdiki gibi karmaşık, yıpratıcı olmadığı gibi evlerde de çok ve devasa eşyalar yoktu. Her evde aşağı yukarı aynı; bir iki halı-kilim, dört koltuk, bir sehpa, masa sandalye, belki formika bir büfe (Ki modaydı. Bizimki beyaz - açık yeşil benekli bişiiydi. Kilitli çekmecesindeki hazineye ( Resimli romanlar ) ulaşmak için ne uğraşlar verirdim bir ben bir de Allah biliyor. Sonunda nasıl açacağımı, daha doğrusu onlara nasıl ulaşabileceğimi keşfetmiştim laf aramızda. :))

Tüm eşyaları dışarı çıkartılmış boş evler baştan ayağa çalı süpürgesiyle tozu dumana katarak haşır haşır süpürülür, yerler sıkı sıkıya silinirdi. Mutfakta ne kadar kap kacak, tencere tava, kaşık bıçak varsa yıkanırdı. Öyle yüz bilmem kaç parça yemek çatal kaşık takımlarından bahsetmiyorum tahmin edersiniz ki. Tencere tavalar bakırdı önceleri, sonra aliminyumlar çıkmıştı. Tabaklar nasıldı hatırlayamadım. Melamin tabaklar var mıydı, sonradan mı moda olmuştu bilmem. Ama çok kaliteli /kıymetli/ porselenler vardı, kimseye dokundurulmayan ancak misafirlere çıkarılan. 


O minicik nohut oda bakla sofa evler akşama kadar kazıya kazıya temizlendikten sonra dışarıya yığılmış eşyalar içeri taşınarak özenle yerlerine yerleştirilirdi.

Ertesi gün çamaşır günüydü. Evet, çamaşır günü diye bir kavram vardı eskiden. Gün boyunca çamaşır yıkardı kadınlar. Önceleri çamaşırlar elde, kazanda su kaynatarak binbir emekle, eziyetle yıkanırdı. Birçok örtü; koltuk örtüleri, sedir, divan örtüleri, yatak örtüleri vs. ve giysiler hepsi dağ gibi yığılıp yıkanırdı. Yıkadıktan sonra bahçedeki ağaçlar arasına gerilmiş iplere asılırdı. Kar gibi beyazlatılmış olanlar diğer kadınların gizli beğenilerine sunulmak üzere en öne serilirdi. En beyaz çamaşırlara sahip olmaksa kadın için övünç nedeniydi. Çamaşırlar asıldıktan sonra şööyle etrafında gezinilir, elle yoklanır, koklanır, durumdan hoşnut, kendinden emin ve yorgunluğuna değmiş olarak içeri girilirdi. Bu arada karşı komşu Fatmaanım'ın fesat bakışlarını görmüş ve içeri girerken kıs kıs gülüyor olabilirdi belki de, çamaşırlarının en! beyazlığından emin kadın. :P :)

Merdaneli çamaşır makineleri çıktığında ve üstleri dantelli - işli örtülerle örtülüp evleri süslemeye başladığında küçük dillerini yutacaktı neredeyse memleketim kadınları. Artık bu kadarı da olamazdı. Bu bilim adamları uzaydan falan mı gelmişti. Mucize gibi bir şeydi. Atıyordun makineye çamaşırları, bir o tarafa bir bu tarafa kıvırttıra kıvırttıra yıkıyordu. Sadece suyunu değiştiriyordun. Bir de yıkama işi bitip de sıra sıkma işlemine gelince merdanesinin arasına çamaşırları sıkıştırıyordun, sıkıyordu. Tövbe tövbee! Değme maharetli kadın su dökemezdi bu yeni icat makinenin eline. İnsanlık yeni bir çığır açmıştı. Daha fazla ne yapılabilirdi ki bilim ve teknolojide gelişim adına. Ama kadınlar mevzi kaybetmeye başlamışlardı bir kere. Artık en temiz çamaşırı yıkayan kadın olmanın bir önemi kalmamıştı. 'Kimin makinesi daha iyi yıkıyor' ya da ' makinenin yıkadığı çamaşır da çamaşır mıymış, hıh!' sohbetleri başlamıştı artık. Tam otomatik çamaşır makineleri çıktığında da aynısı olmuş, zavallı makinelere beceriksizlikleri konusunda söylenmedik söz, atılmadık çamur kalmamıştı. Aslında "Tüfek icat olmuş, mertlik bozulmuştu..." kadınlara göre. İlk kaset çalar, ilk elektrik süpürgesi, ilk tv, ilk buz dolabı vs. evleri süslemeye başladığında da önce üvey evlat muamelesi görmüş, horlanmış ama sonraları onlarsız olunamayacağı anlaşılmamış mıydı..?.

Neyse... Yatak, yastık, yorgan, divan, koltuk, sehpa, vitrin, radyo, sandık, mutfak rafları ve dolapları ve daha aklınıza gelebilecek her yer dantelli, işli beyaz, ütülü örtülerle örtülmüş, günlük perdeler bile dantelli-işli misafirlik! perdelerle değiştirilmiştir. Artık evler tertemizdir ve görücüye çıkacakmış gibi bayram konuklarını ağırlamaya hazırdır.

Sonra tatlı ve börek yapma faslına geçilirdi. Biz çocuklara bayram başlayana kadar dokunmak, yemek yasaktı ama. Yetişemeyeceğimiz yerlere saklanmış şekerlemelere de dokunamazdık tabii. Anne-Babalarımız öyle sanırlardı daha doğrusu. Şeker ve çikolatanın yerini çoktan bulup tırtıklamaya başlamış olurduk bayramdan önce. :P Mahalledeki çocuklar arasında çikolata jelatini değiş tokuşu bile başlamıştı gizliden.

Bütün bayram hazırlığı bitmiştir ve her gün gördüğümüz komşuları veya her dakika dip dibe olduğumuz akrabaları bayram boyunca ağırlanmak üzere hazırdır artık ev. İşte o saatten sonra biz evin evlatçıkları için işkence başlardı. Milimetrik hesaplarla eşyaların üstüne örtülen örtüleri yerinden kımıldatmak hatta dokunmak bile yasaktı bayram sonuna kadar. "Oraya oturma, ona dokunma, bunu yerinden oynatma, elini sürme kirlenecek..." diye hop oturup hop kalkardı Annem, beraberinde biz de. Ama mutlaka ya örtülerden birini kirli elimizle lekeler, ya da sadece bayramlarda ortaya çıkan, başka zamanlarda görmediğimiz bir biblo aşırı ilgimiz (!) nedeniyle kırılırdı. Ahh! Artık Annemi kim tutabilirdi ki..? :)

Son yıllarda, küçük yerleşim yörelerinde, köy ve kasabalarda bayramlar yine benzer hazırlıklarla karşılanıp, gelenek ve göreneklerimize uygun kutlanmaya devam ediliyorsa da büyük ölçüde, şehirlerde yaşayanlar için bayram, şehrin karmaşasından, yorucu temposundan, gürültüsünden kaçmak için  iyi bir fırsat olarak değerlendiriliyor kimilerince... Ve bu durumda bayram hazırlığından anlaşılan; gidilecek yerleri araştırmak, seyahat çantası hazırlamak, tatil için mevsimine göre alış veriş yapmak anlamına gelebiliyor... Bazen bizim için de olduğu gibi...


nurten y tartaç