25 Kasım 2014 Salı

KADINA YÖNELİK ŞİDDET



Araştırmalar dünya üzerinde, kamusal alanda, özel yaşamlarında ya da aile içinde fiziksel, cinsel, psikolojik ( küçük düşürme, tehdit, zorlama ya da keyfi olarak özgürlüğünden, ekonomik gereksinimlerinden yoksun bırakılarak.) şiddete maruz kalan kadın sayısının hiç de küçümsenemeyecek bir oranda olduğunu göstermektedir. 

Çok sayıda kadın birlikte yaşadığı erkek ya da kocası tarafından sürekli olarak şiddete maruz kalmaktadır. Ve bu durum sınıf, etnik köken, sosyo ekonomik düzey gözetilmeksizin toplumun her kesiminde yaygındır.


 Dünyada kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalma oranı sıralamasında ilk on içinde yer aldığımız gerçeği ise çok acıdır. Anlaşılacağı gibi tüm dünyayı ilgirendiren kadına yönelik şiddet, dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi mücadele gerektiren çok önemli bir sosyal sorun, toplumsal bir yaradır... 

Kadın tarafından çeşitli nedenlerle aile içi şiddetin duyurulmaması, yok sayılması, şiddetin devamlılığını sağlayan en önemli etkenlerden biridir. Bizim toplumumuzda (özellikle kırsal kesimde) kadına biçilen geleneksel rol, erkeğine karşı itaatkar olması gerektiğidir ve bu daha çocukken, önce ailede öğretilir kız çocuğuna. Bununla ilgili atasözlerimiz bile vardır. "Baba evinden gelinlikle çıkan kız ancak kefenle döner." " Kadın kan kusar, kızılcık şerbeti içtim der." "Kızını dövmeyen dizini döver." "Kadının sırtından sopayı, karnından bebeyi eksik etmeyeceksin." gibi. Aile ve çevre baskısına ekonomik bağımlılık da eklenince her türlü şiddete suskun kalmak zorundadır kadın.

Bununla birlikte yapılan araştırmalar göstermektedir ki; meslek sahibi ve çalışma hayatının içinde, ekonomik özgürlüğe sahip, belirli bir sosyal statüye erişmiş kadınlar arasında bile aile içi şiddete maruz kalan kadın sayısı oldukça yüksektir. Hayatını erkeğinden bağımsız da rahatça devam ettirebileceği halde böylesine aşağılayıcı bir duruma boyun eğen bu kadınların suskunluklarının nedeni ayrı bir inceleme konusudur sanırım. 

Şiddeti reddeden, bunu yüksek sesle haykıran, şikayette bulunan kadınların yaşadıklarını ise izlemekteyiz tv lerde. Gün geçmiyor ki, bir kadın ayrılmak istediği eşi, sevgilisi tarafından saldırıya uğrayıp yaralanmasın, öldürülmesin.  Böylesine psikopatça bir davranış biçimi, kadını "kendi malı" olarak gören ve reddedildiği zaman "malını başkasına kaptırmak" korkusuna kapılan hastalıklı ruhun dışa vurumu olmalı.

Kadına yönelik şiddeti önlemenin en önemli yolu kadını eğitmekten geçer diye düşünüyorum. Kadını eğitmelidir ki, onlar da öncelikle erkek çocuklarını eğitsinler. Kadına yönelik şiddet genellikle erkekten geldiğine göre toplumu bu konuda bilinçlendirmenin yolu erkeği de eğitmekten geçer. Ve kız çocuklarını ... erkekten daha güçsüz olmadıklarını öğrensinler diye. Erkeğinin yanında güçlü, onurlu, dimdik dursunlar, erkekten bir adım geride değil, yanyana ve omuz omuza yürümeyi bilsinler diye.  


 Kadının toplumdaki ve aile içindeki yerinin güçlendirilmeye, eşitliğinin ve güvenliğinin sağlanmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Ne yazık ki ülkemizde bu konuda kayda değer, hedefe yönelik ciddi adımlar atıldığı söylenemez...

n y tartaç






1 yorum:

bilge dedi ki...

Eğitimin önemi elbette çok büyük.kadınlarımız özgüvenli ve dimdik ayakta durabilmeli..sevgi ve dostlukla..