1 Mayıs 2014 Perşembe

KİME KALMIŞ Kİ BU DÜNYA..?

Hayat hiçbir konuda, hiç kimseye vaadlerde bulunmaz. Kimse dünyaya gelirken pazarlığa giremez yaşamı, yaşamdan beklentileri, istekleri konusunda. Hayat ne sunarsa onu yaşar ve günü geldiğinde de yine itirazsız, çaresiz çeker gider bu dünyadan. Derler ya; Sultan Süleyman'a bile kalmamış bu dünya... 


Gerçi biz hep beklentiler içindeyizdir. Ahh! şunum da olsa, bunum da olsa, boyum şöyle, kaşım böyle olsa diye. Biliriz, bilmez miyiz? İstemekle olmayan şeyler vardır. Çok şey vardır hatta şu dünyada istemekle elde edemeyeceğimiz... Uğraşıp didinerek elde ettiğimiz şeyler yok mudur? Vardır elbette ve yaşam çizgimizi şu ya da bu biçimde değiştirmeyi de başarabilmişizdir çoğu kez. Ama bize sunulanları kullanmakla sınırlıdır bu değişimler bile. IQ muz ortalamadan yüksekse ve elimize geçen fırsatları iyi yönde değerlendirmeyi bilmişsek bilim adamı olabiliriz mesela. Ya da ideal bir fiziksel görünüşe sahipsek manken olabiliriz. Yeteneğimiz varsa eğer sanatçı olabiliriz ve eğer elimizdeki tüm olanakları yerinde ve zamanında değerlendirmeyi başarmışsak dünya çapında değer bulmuş, saygın bir sanatçı olabiliriz. Ama benim gibi kargaları kıskandıracak bir sese sahipseniz ve müziğe karşı yeteneğiniz sıfırsa, bu konuda kendinizi eğitmeye, geliştirmeye çalışmanın bir anlamı olmaz. Boşa kürek çekmiş olursunuz ancak. En çok ne kadar değiştirebiliriz ki hayatımızı..? Canımızı dişimize taksak ve kader de şöyle bi parçacık itekleyiverse arkamızdan, olsa olsa Hürrem olabiliriz... :) 


Hürrem olmak az şey mi..? Değil tabii. Kadın bir devre damgasını vurmuş. Parmağında oynatmış koca Osmanlıyı ve Cihan Padişahını. Hatta dünyaya nam salmış. Sözünün üstüne söz söylemek kimsenin haddi değilmiş. Ee ne olmuş kök salabilmiş mi şu dünyaya..? 


Ben her şeyi abartırım. Bir dönem kitap okumayı abartırım. Öyle ki, sabahlara kadar ve gözlerim oyulana kadar okurum, okurum. Sıra sıra kitapları dizerim gözümün önüne ve hepsi bitmeden nefes almam adeta. Bazen gezip tozmayı abartırım. Günlerce önceden gezi plan ve programları yaparım. Bazen de inzivaya çekilirim. Ne dışarı çıkmak ister canım ne gezip tozmak ne kitap okumak ne başka birşey. Bütün gün tembellik yapmak ister canım. Ama şimdi hakkımı da yemeyeyim. Evimi, eşimi, çocuklarımı hiç ihmal etmem. Valla :))) İşte son zamanlarda dizi  ve film izlemeyi oldukça abarttım. Asla tv izlemem yalnızca belgesel izlerim diyenlerden değilim. Gerçi şu abuk sabuk sabah programlarını, yemekmiş, kaynanaymış gelinmiş, evlendirmeymiş gibi programları gerçekten asla izlemiyorum. Çünkü sinirlerim zıplıyor... Ama Tarihe merakımın da etkisiyle Muhteşem Süleyman izlediğim diziler arasında. 


Bu bölümde öldürdük Hürrem'i... Renkli hayatı ile efsaneleşmiş, entrikaları, zekası, cesareti, ihtiraslarıyla ün salmış bir Sultan Hürrem Sultan. Kanuni Sultan Süleyman'la aşkları dillere destan. Gerçi bu konuda değişik kaynaklarda değişik bilgiler var. Kimi tarihçiler Hürrem'in saraya İbrahim Paşa tarafından getirildiğini ve ikisi arasında büyük bir aşk olduğunu ama İbrahim Paşa'nın, padişahın gözünde yerini iyice sağlamlaştırmak amacıyla  kendisini böylesine büyük bir aşkla seven bu kadını, elleriyle padişaha sunduğunu ve Hürrem'in (  Alexandra Anastasia La Rossa ) bu nedenle İbrahim'e sonu gelmez bir öfke ve kin beslediğini yazar. Aynı zamanda İbrahim'le Sultan Süleyman arasında öyle su sızdırmaz bir dostluk vardır ki; bunu da ölesiye kıskanmaktadır Hürrem.  Yani Hürrem Sultan Süleyman'a aşkla bağlı olmaktan ziyade bulunduğu konumu çok iyi değerlendirmiş de olabilir. Gerçeği, bir kadının kalbinde gerçekten kimin olduğunu kim bilebilir ki..? 


Devlet işlerinde etkin rol oynayarak Osmanlı İmparatorluğu’nda "Kadınlar saltanatı" denilen bir devri başlattığı kabul edilen ve sonuçta da tarihin tozlu sayfaları arasında kendine eşsiz bir yer edinen Hürrem bile 52 yıl yaşayabilmiş ancak. 


Diziyi izleyince düşündüm de; yaşadığımız şu kısacık süre içinde kinle, nefretle hayatı kendimize ve etrafımıza zindan etmek yerine, hırslarımızdan arınıp, ne kadar mümkünse o kadar güzel ve sevgi dolu bir dünya yaratabilseydik... Ne de olsa sonunda hepimizin gideceği yer aynı değil mi..? Hürrem'e ve Sultan Süleyman'a bile torpil yapmayan ecel, bize bir ayrıcalık tanıyacak değil herhalde o kaçınılmaz son geldiğinde ...



2 yorum:

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Öncelikle arkadaşım ne demiş Mina Ungan.
"Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim hayatta. Sahip olamadıklarımın ve olamayacaklarımın acısına ise ayıracak zamanım yok. Hayat çok kısa."
Hürrem okuduğum kitapta (Pavio Arhipoviç Zahrebelniy") çok değişik dizide ki (tabi senaryo gereği danışılan makamın dediğine dayanarak) Hürrem ise çok daha değişik çıktı karşıma.
Kitap beni tarihten aklımda kalan bilgilerle eşleştiğinde daha gerçekçi oldu.
Hürrem gerçekte çok mükemmel çok akıllı bir kadınmış yoksa o kadar tarihe kalıcı yer etmezdi.
Dur bakalım dizi nereye götürecek bizi. Tarihe bakarsak Süleyman İranda isyan eden Beyazıtı altı çocuğu ile birlikte boğduracak, öldükten sonra da tek kalan şehzade sarhoş Selim tahta çıkacak. Hürremin dizide bu kadın yaşamamalı dediği Nur Banuda valide olarak yaşamını sürdürecek çok acımasızca hemde. Tarihin yaancısıyım. Okuduğum kitapta bu kadar açıklayacı bilgi yok. O kitap sadece Hürremi anlatıyor.
Offf çok yazdım dimi. yazmayı özlemişim meğer.
Öperim seni canım.

Çınar dedi ki...

Nur'cum; yorumunu okumuş ama yanıtlayamamıştım çok geç oldu ama uzun güzel bilgilendirici yorumun için teşekkürler canım. Çeşitli kaynaklarda değişik şekilde anlatılıyor Hürrem ve Kanuni dönemi. Ama dediğin gibi mutlaka üstün özelliklere sahipti ki, tarihe yön verdi Hürrem. Sadece güzel ve fettan olmakla olmazdı zira. Zaten birçok kaynaktaki ortak fikir Hürrem'in akıllı olduğu kadar sürekli okuyan kültürlü bir kadın olduğu yönünde. E yeteneklerini ayakta kalmak çocuklarını taht varisi yapmak yönünde sürekli geliştirdiği de yine su götürmez gerçek. Saltanatı perde arkasında Türk olmayan kadınların yönettiği de bir o kadar acı bir gerçek ne yazık ki.

Sevgiler